İslam felsefesinde, özellikle Fârâbî’nin etkisi altında yetişen İbn Sînâ, nübüvvet teorisini benimseyerek metafiziği düzenler. “Kitâbü’ş-Şifâ Metafizik” adlı eserinde nübüvvet konusuna odaklanan İbn Sînâ, el-İşârât’ta ise bu kavram etrafında yetkinleşme sürecini ayrıntılı bir şekilde analiz eder. İbn Sînâ, peygamberi “ârif” seviyesine yerleştirerek, nübüvvetin zühd, ibadet ve irfan çabalarıyla uyumlu olduğunu savunur.
Fahreddin er-Râzî’nin yorumuna göre, İbn Sînâ’nın el-İşârât’ındaki bu bölüm tasavvufa aittir. Bu tespit, sonraki şerhlerde geniş ölçüde kabul edilir ve İbn Sînâ’nın nübüvveti açıklarken Fârâbî’nin izinden giderken, tasavvufu dinî ilimlere ekler.
İslam dünyasındaki sûfiler, Râbia, Muhâsibî, Cüneyd-i Bağdâdî ve Hallâc-ı Mansûr gibi temsilciler, İbn Sînâ’nın anlatılarına yaklaşarak riyazet ve mücahede yöntemini benimsemişlerdir. Bu, İbn Sînâ’nın nübüvveti açıklarken dinî ilimlerle tasavvufu birleştirdiği özgün bir yaklaşımdır.