Jüpiter’i Güneş sisteminde yer alan en görkemli gezegen olarak tanımlıyorum. Pek çok kişi için en estetik ve güzel bulunan gezegen Satürn olmuştur. Benim içinse tartışmasız Jüpiter bir parçasında yaşadığımız bu sistemin en gözdesi. Dünyamızın yaklaşık 1400 katı bir büyüklüğe sahip. Üstelik sayılabilir on altı uydusundan biri güneş sistemindeki bir diğer yaşam ihtimali olan Europa. Pek bilinmese de kendisinin de Satürn benzeri halkaları mevcuttur. Bilimsel özelliklerine değinmiş ve astronomi çerçevesinde sizlere kısa bir Jüpiter bilgisi sunmaktan öte bu yazımın asıl amacı olan ve tamamen son zamanlarda bilim kurgu ve fantastik kitaplara yoğunlaşmış olmamın sonucu denebilecek “Jüpiter Kolonisi” fikrimden bahsedeceğim. Bu fikir bugün bizler için imkânsız olsa da bir yazı fikrimin mekan tasarımı olarak tasarladığım yapı biçimi.
Jüpiter’in sıvı yüzeyinden yüksekte atmosfere uygun biçimde yapılmış, on iki saat boyunca gezegenin yörüngesine 20 derecelik bir eğimli açıyla dönen dört farklı yapı kolonilerin yaşadığı kentler biçimindedir. Bu kentlerin ayrı olmasındaki sebep işlevleridir. Her kent tüneller ile birbirine bağlanmış katmanlı bir yapıdan meydana gelir. SAO mekan tasarımının bu noktada bende kayda değer bir esinlenme kaynağı olduğunu belirtmek durumundayım. Bu yapıdaki pencerelerden doğal olarak şimşekler çakmadıkça herhangi bir ışı girmeyeceği gibi sık şimşekler bu durumun bir sorun olmamasını sağlar. İç aydınlatma loş sarı tonlarında Jüpiter’in bilindik tonlarını kent yapısında da yasatacak bicimde tasarlanmıştır. Atmosfer ile kentler arasındaki sürtünmeye bağlı oluşan ısı ve şimşekler başlıca enerji kaynakları olarak kentlerde kullanılır. Koloninin nüfusu 2000 kişi ve her çiftin normal şartlarda tek çocuk yapacağı, belirli kişilerin ise sadece deneysel ya da nüfus dengesi adına üremeleri sağlanarak yapı içi biyolojik denge korunumu gibi durumlar da var tabii. Asıl önemli olan nokta ise Jüpiter kolonisi, Dünya-Europa temsilciliğine bağlı bir yapıdır.
Bu noktada vermem gereken bilgileri hemen ekleyeyim. Dünyada başlatılan yayılım projesi kapsamında Mars, Ay, Europa, Titan yerleşkeleri ve pek çok elverişli alanda uzay istasyonları ile oluşturulan uzay seyir hattı da beraberinde kurulmuştur. Uzay madenciliği gibi pek çok gelişmenin getirisi olarak uzay taşıtları daha hızı ve gelişmiştir.
Yazım aşaması için düşündüklerime de kısaca değinmek istiyorum. Konusu; bu kolonilerin teknoloji ve imkanlara rağmen insanlığı geliştirmeyip günümüzden birkaç yüzyıl öncesinin savaşlarını hikâyenin geçtiği yıllara göre tekrar yaşatacağı durumlar olacak. İnsanın doğasının, psikolojisinin ve sosyolojisinin yeni etkilere nasıl tepkiler verebileceğini olay örgüsü ile inceleyebilmek hedefim. Ve kilit noktada ise şu soruyu kendimize soracağız “insan sadece dünyalı mıdır?”